
HAK’tan sonra ilk Hak senin…
Rahman ve Rahim olanın adıyla başlanır ya her hayra.. Her kabusun, her düşün ardından “Hayrolsun” denir ya hani.. Dosta bir “Hayrola”dır ya, beklenmedik zamanda.. Öyledir işte.. “Hayrolsun” diye her anımız, her halımız.. Ezelden ebede her varlığa ayırt etmeksizin hayır ve merhamet irade Buyuran’dan en kutlu hediyedir.. Şefkat ve merhametin en damıtılmış ve en saf halidir ana..
“Dikkatli bakan onlarda cismaniyeti aşan, dünyayı ve içindekileri hatta kendini bile aşan bir sihrin varlığına hükmeder”
Cennetten iklimlerinde rahmet soluyup, tılsımlı sinelerinde ak kevserlerle hayat buluruz da, bütün cihanın ifritini ve nefretini iki kolun arasında unuturuz.. Onlar, göklerin merhamet ve şefkatinin üzerlerine sağanak sağanak döküldüğü, kökü sonsuzluktan gelen pınarların beslediği “vefa gülleridir”..
“Evlatların ki dilleri senindir, söyler dururlar; sütleri senindir, kimlik bulurlar”
Bütün kalpler talan, bütün haller yalan iken, bir tek o, ne yanılır ne yanıltır evlatlarını.. Herkes saadetine ortak iken felaketine ortak olur da Rahman’dan gelen nimete en derin şefkat ve merhametle mukabelede bulunur ana.. Gözümüzün aydınlığı.. Işığına değil, gölgesine bile pervane olunandır..
“Yeminlere dar gelip dualarda bol olan güzeldir ana; Rahim ve Rahman ile kalbimize dolan güzeldir ana”
Bakışlarındaki alakadadır dua.. Dua, gözlerindeki yaşta, yakarışındaki aşktadır.. Dokunurken duadır, sararken dua.. Elde duadır.. Dilde dua.. Halde duadır ana..ve kimin üzerinde anne duası yoksa, tez yıkılır yaslandığı duvarlar..
Madem cennet ayakların altıdır.. Her ana baş tacıdır.. Ben,Cennetin en kötüsüne de razıyım…! Yeterki ‘O’ razı olsun..
……………………..
Kimsenin kimseye faydası olmadığı, anneden, babadan, evlattan, eşten ve kardeşten, herkesin birbirinden kaçtığı o gün gelmeden… “İçinizde beli bükük ihtiyarlarlarınız olmasa bela ve musibetler sel gibi üzerinize dökülecekti” ihtarıyla sarsılmadan… Her geceyi Kadir, her geleni Hızır bilmek gibi geçmeli ömür.. Her duanın, her gönlün kıymetini bilmeli..
ve denebilir ki Anne’likle payelendirilmiş her gönül, şefkatini başka evlatlardan esirgiyorsa nasipsiz; evlatlık mertebesindeki her fert de edep, alaka ve hürmetini en az kendi anne-babası kadar bu sıfatı taşıyanlardan esirgiyorsa sahipsiz demektir..
Her iki cihanda nasipsiz ve sahipsiz kalmamak dileğiyle..
* Yazının devamı inşallah yarın..

Terbiye malzemeleri:
- 2 su bardağı yoğurt
- 4 çorba kaşığı un
- 1 yumurta
- Yarım su bardağı soğuk su
Diğer malzemeler:
- 1 çay bardağı pirinç + 2 su bardağı soğuk su
- 1 silme tatlı kaşığı tuz
- 1 litre kaynar su
Sosu için;
- 1 yemek kaşığı tereyağ
- 1 yemek kaşığı zeytinyağı
- 1 yemek kaşığı nane
- 1 tatlı kaşığı pul biber

Yapılışı:
- 2 su bardağı soğuk suyu ve 1 çay bardağı yıkanmış pirinci tencereye alıp kaynatınız. Pirinçler yumuşayana kadar kısık ateşte haşlayınız..
- Derin bir kapta unu, yoğurdu ve yumurtayı güzelce çırpınız. Bu karışıma önce yarım su bardağı soğuk su ilave edip sulanmasını sağlayınız. Ardından kaynar olan suyun yarım litresini azar azar dökerek bu karışımın ılınmasını sağlayınız. (bu işlem yoğurtun kesilmemesi içindir. Yoğurt kesilirse çorba içinde topaklanma olur)
- Kalan yarım litre suyu haşlanan pirinçlere ilave ediniz.
- Yoğurtlu karışımı haşlanmakta olan pirinçlerin üzerine azar azar karıştırarak dökünüz. Kaynamaya başladıktan 5 dk sonra tencerenin altını kapatınız.
- Servis edeceğiniz zaman bir tavada yağları eritip nane ve pul biberi karıştırarak çorba ile servis ediniz. Yanlızca yağlar eridikten sonra ocağın hemen altını kapatıp baharatları ilave ediniz ki baharatlar yanmasın